14 Haziran 2010 Pazartesi

Ah Halepçe Suçun Neydi?

ah halepçe
suçun neydi,
ah güzel serçe
kabahatin neydi?



neydi
beyaz kokan gülüşlerini ağlatan
o kara bulutlar,
neydi
yeni sabahlarını müjdelemekle görevli güneşini söndüren
o siyah dumanlar?



kimdi
kimseye rahatsızlığı olmayan
geleceğini zehirlemek isteyen,
kimdi
yarınlar için umutla beslediğin
çocuklarını öldürmek isteyen?



neden
sen uyanmak isterken yeni bir güne
üzeri üzerine bombalar yağdı,
neden
yeşilde sevişmek isterken kalbin
baharı karşılamak dururken
çiçeklerin soldu?



niçin
saraylarında çakır çakır keyif güdenler
yaşamayı çok gördüler sana,
niçin
herkese yetecek kadar dünya genişken
hayata katılmayı büyük buldular varlığına
halepçe?



ah halepçe ah
hala kimsesizliğine
hala çaresizliğine
duyarsız
ve kalpsiz insanlar...




....................................
Mehmet Selim ÇİÇEK
16 Mart 2010,,,14.04
Kızıltepe

İnsanlık Suçu

Niyetleri yardım, eylemleri sevgi olan birkaç gemi yol alıyordu Gazze’ye. Silah yok, kavga yok, kin yoktu. Yüreklerinde ihtiyaç halindeki insanlara biraz rahat nefes aldırmaktı. Tek suçları vardı İsrail’e göre; İnsani yardım taşıyor olmaları.

Abluka altındaki sıkıntılara maruz bırakılmış insan kardeşleri için yol alıyorlardı.

Müslüman'ı, Hıristiyan'ı kalbi insanlık sevgisi dolu olanıyla aheste gidiliyordu.

Birden kara bulutlar gibi helikopterler çöktü üzerlerine. İlk önce gemiyi yavaşlattılar. Sonra da güvertede insanlığın kalbine kurşunlarını boşalttılar.

Sayısı önemli, değil. Ha bir ha on ne önemi var. İnsanlık adına yola çıkanlardan bir tanesi bile şehit edilse eli kanlı olması için yeterli değil mi?

Ey eli kanlı İsrail!

Hani kutsal kitabınızda öldürmeyeceksiniz emri vardı.

"Suçsuz ve doğru kişiyi öldürmeyeceksiniz. Çünkü Ben kötü kişiyi aklamam."(Mısır'dan Çıkış, 23,1-8)

Allah kötü kişiyi aklamayacağını ve ona asla sevgiyle bakmayacağınız söylüyor. Hani sizler Allah'ın sevgili kullarıydınız.

Allah'ın sevgili kulları O'nun sevgisini kaybettirecek cinayetlere girişebilir mi?

Öldürmek bağışıklık sistemlerine işlemiş öldürmeden duramıyorlar. Hem de masum ve suçsuz insanlara görülüyor bu vahim insanlık suçu.

Zekeriya'yı, Davud'u ve daha nice insanları katletmişlerdi. Anlaşılan o ki alışkanlıklarından vazgeçemiyorlardı.

Peygamberlerini öldürenlerden ne beklenir.

"İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlenmişlerdir.

Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır.

Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür!" (Maide/ 78-79)

İşlenen cinayetlere göz yumanların hepsi canidir. Sessiz kalanlar dilsiz şeytanlardır. Salt yardım için yola çıkanlara ellerliyle, dilleriyle tacizde bulunanlar, kurşunlarıyla saldıranlara insan demek bile mümkün değildir.

İnsan olan insanoğlu insan kardeşlerine yardım için yol alanlara böyle vahşice bir saldırıda bulunamaz.

Zalim kavramı bile masum kalır bu cinayetler karşısında.

Küçük çocuklar, bebeler, anneler, babalar, dedeler, nineler hep insanlık için çıkmışlardı yola.

Yolu cehenneme varanların ağızları ateş, elleri ateş, yürekleri ateş saçıyor.

Masum insanlar öldürülüyor.

Ölümden korkmuyorlar bilesiniz, sizin vampirliğinizin farkında olarak geldiler. İnsanlığa o korkunç yüzünüzü tekrar göstermek için canlarını hiçe saydılar.

Ey İsrail halkı!

Zulme ortak olmayın. İşlenen suçları benimsemeyin.

Zulmü alkışlayan da zulüm işleyen gibidir.

Kurşun sıkmanıza gerek yok. Sıkılan kurşunlara tuttuğunuz alkışlar birer kurşun gibidir insanlığın kalbine.

Baskın düzenlemek olası bir tehdide karşı, can güvenliğini korumak için girişimde bulunmak ne kadar masumdur.

 Ama masum olanlara, silahsız olanlara baskın düzenlemek ne kadar vahşice bir tutumdur.

Masum insanlara düzenlenen operasyon ve on masum insanın ölümü yüreklerde bir yangındır. Ve elbet bu ateş bir gün ateşi tutuşturanları da yakacaktır.

savunmaları; yardımın kendilerine teslim edilmesi şeklinde. kime, neyi, niçin teslim edecekler.

Zaten yapacağınız bir yardım olsaydı ablukaya almazdınız. onlar yardımları kendi elleriyle ulaştırmak gibi masum bir isteği gündeme getirmişlerdi. Ama karşılaştıkları bir hakikat silahlı operasyon.

Rabbim bizler en azından dularımızla hem Gazze halkına hem de onlara yardım ulaştırmaya çalışan gönüllü erlere destek çıkıyoruz. dualarımızı katında kabul eyle.

İngiliz’in Insanlık Suçu örnekleri

18 Mart öncesi yazımda, Türk Deniz Kuvvetlerinin son deniz zaferini yazmıştım. Şanlı zaferimiz için, bu sene de her yıl olduğu gibi; rutin kutlamalarımızdan birini yaptık. Hani kutlamalarda silahı kapıp kimdi bu saldırganlar diye sokağa çıkalım demiyorum. Ama bu saldırının hangi haklı sebebe dayandığını da soralım istiyorum. Osmanlı Devleti 1’inci Dünya Harbinde, aynı zaman dilimi içinde, 7 cephede savaştı. Bu bir dünya rekorudur. Düşmanları ise başta İngiltere, Fransa ve Rusya idi. İngiltere Osmanlı ülkesine 3000 km uzakta. Ortak hiçbir sınırı yok. Saldırı için, haklı hiçbir anlaşmazlık yok. Harp öncesi İngiliz, Kıbrıs adasını yutmuş. Mısır’ı cebren işgal etmiş. Yani Osmanlı ülkesine seneler önce saldırmış. Ve sonra 2 Alman zırhlısını Boğazlardan geçirdin diye, Osmanlıya saldırmış. Netice 1 milyondan fazla şehit, 5 milyondan fazla gencimiz gazi, yani iş gücü envanteri dışına itilmiş. Ardından Yunan’ı Anadolu işgaline şiddetle itelemiş, kuvvetli destek vermiş. İstiklal harbimizde de bir o kadar şehit ve gazi. 8 senelik zaman aralığında bir ırk ve milletten bu kadar insanın öldürülmesi; insanlık suçu değil mi?!. Yani hepsini bir günde değil, taksitle 8 senede öldürmek, işlenen fiili suç olmaktan çıkarır mı? Dinlene dinlene cinayet!.. Tilki bile bir kümeste tavukları boğazlarken toptan yapamaz. Bu genel ve koskoca bir insanlık suçudur.
18 Mart 1915 öncesi, İngilizler Çanakkale şehrini ve sivil halkı defalarca bombaladı. Üzerinde beynelmilel hastane işareti konan askerî hastaneyi bombalarla ve içindeki hasta askerlerle cayır cayır yaktı. Kül etti. Bina halen ayaktadır. Duvarları şahitlik ediyor. Karaya asker çıkarma esnasında, ağır bombardımanla binlerce gencimizi yaktılar. Marmara’ya giren İngiliz denizaltıları, sivil deniz vasıtalarını binlerce yolcusu ile bilerek batırdılar.
Süveyş Kanal Harekâtında 20 tabur Osmanlı askerini Süveyş’i geçerken bilerek isteyerek esir almayıp Kızıldeniz’de batırdılar. Boğdular. Medine-i münevvere Müdafaasında, o mübarek beldeyi ve Sevgili Peygamberimizin kabrini defalarca bombaladılar. Mısır Seyd-i Beşir Esir Kampında 1500 esir Türk’ü dezenfekte edelim bahanesiyle, krizol maddesi dolu havuzlara itip, hepsini kör ettiler... İstanbul’un işgalindeki İnsanlık suçları bu satırlara sığmıyor. Savaş esnasındaki bu 7 cephede de, karşısındaki hep Türk kıtalarıdır. Bu tek taraflı Türk’e saldırı, bugün milletlerarası alana derhal taşınmalıdır!..

İsmail yağcı

Kafkas Halklarına Uygulanan Soykırımı ve İnsanlık Suçları

Uluslararası Hukuk Belgelerine Göre
Kafkas Halklarına Uygulanan Soykırımı ve İnsanlık Suçları

Erol Karayel


Bu makale,
21 Mayıs 2005 tarihinde
İstanbul'da düzenlenen
"Geçmişten Günümüze Kafkasların Tradejisi"
Başlıklı Uluslararası Konferansta tebliğ olarak sunulmuştur.


Kafkasya, jeostratejik konumu ve doğal zenginlikleri ile tarihin bilinen bütün dönemlerinde emperyal güçlerin iştahını kabartmıştır.

Kafkasya, tarih boyunca en kötü günlerini Rusya’nın bu bölgeye yönelik işgal girişimleri ile birlikte yaşamıştır. O topraklar üzerinde binlerce yıllık geçmişi olan yerli halklar, uğradıkları saldırılar ve uygulanan gayri insani politikalar sonucu bugün yok oluşun eşiğine gelmiştir.

Bir zamanlar Moskova çevresinde dağınık vaziyette yaşayan küçük Rus hanlıklarının birleşerek Kazan'ı işgal ettikleri 1552 senesi Rusların bir devlet olarak tarih sahnesine çıktıkları yıldır aynı zamanda. Sonrasında kurulan Rus devletleri, takip eden 400 yıl zarfında hükmü altında bulundurdukları toprakları tam 36 kat genişletmiştir. O tarihten bu yana görev alan tüm Rus yönetimleri hep aynı istikamette çalışmış, Rusya topraklarını daha da büyütmeyi hedef seçmişlerdir; ki bunlara bugünkü yönetim de dahildir.